Eda Ağbulut'a, çünkü bir ressamın adını ilk defa kulağıma söylemiş ve beni tam şu anda buralardan kurtarmıştır.
Belki ömrün boyu aradığın o bahçeye bir gün varacaksın. Öyle bir mutluluk ki o zaman, "şöyle bir uzanmak" gördüğün gibi, yeni bir anlam bulacak.
"Biraz oyalanmak" belki böyle, yıllar yıllar alacak, yaşlanmadan. Düşünecek, düşünecek, düşüneceksin. İçini çektikçe ciğerlerine dünyadan bir şeyler dolacak. Sakin sakin bekleyeceksin. Acaba cevap, o büyük ışık nerelerden doğacak.
Ve o zaman belki nilüferler soracak: "Neden?". Uzun uzun bakacaksın sen de onlara, bakmak bir cevapmış gibi -ah!- yüzünde bir gülümseme. "Bilmem ki, diyeceksin. Bu bahçede de bulamadım ben bu cevabı". Yine ve yine ve yine çaresiz, uzaklara bakacaksın.
İşte böyle.
Ben seni nasıl seviyordum içten hep içe, ne haklıymışım bu sevmekte! içimdeki narı dürttün, "insan" sen ne güzel şeysin senin de deyiminle!..
YanıtlaSilAh! Bilmukabele.
YanıtlaSil"İnsan"ın mana diye koynuna sakladığı "iyi" ve "kötü" öyle beraber ki. İkisi de o kadar yakın derecede ki, ben ölene kadar insana bi' söverek bi' minnetten gebererek koşturucam aralarında. Biliyorum.