Ağustos 19, 2013

Sıcaktan Değil Perec'ten.

Sıcaktan değil, evet, sıcaktan adama bir şey olmaz.

Seneler önce Ankara'da, epigrafına vurulduğum, gidip gelip bakındığım ve İstanbul'a taşındıktan sonra bu referans üzerine edindiğim, Georges Perec'in romanı "Uyuyan Adam"ı nihayet okudum. "Vurulduğum şeyi okumakta neden bu kadar geç kalıyorum?" yanlış soru. Doğru soru ise hem korkunç, hem de konu dışı.

"Uyuyan Adam", daha önce benzerini okumadığım bir roman. Nedenini hiç de önemsemediği -tam da bu nedenle beni çok sevindirdi- bir ızdırabın nasıl yaşandığına odaklanıyor. Zihinde ne oluyor, o sırada elini nereye koyuyorsun, dış dünya senin için ne demek oluyor, içinle aran nasıl, vs.

Bence çok etkileyici. Şaşkınım.


Aralık 16, 2012

Sen, Bu Şehrin Salgını / Sen, Amansız Hastalık

Ertuğ Ergin, 14 Aralık 2012 günü, amansız bir hastalık yüzünden sustu, ölüler gibi.

Ntvmsnbc'de fotoğrafını görmemle şaşırmam, şaşırmamla haberi tıklamam ve tıklar tıklamaz başlığı görmemle bok gibi kalmam bir oldu. Benim için "pop" ile herhangi bir alakası bulunmayan, hakikatli sözler yazan bu buğulu ses, artık ölü.

"Yaşarken, ölüler geçiyor önümden" diyen şarkıyı Eda'yla paylaşalı kaç gün oldu şunun şurasında.

Başlıkta kullandığım dizeleri "Tek Yürek" şarkısından. Bu dizelere hasta olduğumu facebook'tan mesaj yazarak iyi ki - Allahım iyi ki!- söylemişim. Belki bana cevabında yazdığı gibi gerçekten bir an için de olsa "mutlu" olmuştur. 2 yıldır kanser tedavisi gören bir adama ölü olmasına az zaman kala iyi bir şey söylemiş olmak bok gibi bir duyguymuş. Bunu da tecrübe etmedik demeyiz artık.

"Bak gözlerim kapandı / dert ruhuma dayandı" diyor kulağımda.

Ey beniadem! Ben ne bok yiyeyim şimdi.

Kasım 29, 2012

İstersen Hiç Başlamasın

Sevgili okur, bu, şu üstüne bastığım yer, zamanın neresidir?

Bir zaman, daha tanıştığımız akşam, bir masada karşıma oturmuş ve kederimi dinlemiş, kederini anlatmış bir kadın vardı: Şemsa. Şimdi ölü. Bu kadar. Bazen hikâye neye yarar? Süreyi, anıları, hayalleri filan dışlayan bir yitim var kimi zaman. Kıpkırmızı saçları vardı. Şimdi o saçlar... Gerisi, benim gibi aptalların kafasında kalanlar.

Bir başka zaman, sözlük yazarlığımız sayesinde tanıştığım bir Berna vardı. Ciğerimden geçeni şak diye yüzüne söyleyebildiğim. Toplum dedikleri naneye kaydolmaya lazım hiçbir maskeyi takmamı benden beklemeyen, beraber heyecandan geberdiğimiz bir Berna. Ve sonra acayip şeyler. Bahanesi gerçeği başka türlü görüyor olması olan yalanlar. Göt gibi kalan ben. Rüyalar kucağında kıvranan. O rüyalara rağmen gene uyku, gene uyursun. Acısı da budur.

Sevgili okur, ben şimdi iki satır konuşabileceğimi zannettiğim bir arkadaş edinmek üzreyim. Yaşım 30. Onun daha genç. İhtimal ki yaş da bazen bir şeydir, belki bir engeldir mesela. Ama ben kafaya inanmış insanım. Kafa, ille kafa! Düşünüyorum, düşünüyorum, düşünüyorum.

Şimdi bu yeni arkadaş adayı, ya o da hüzünlü bir yavrucaksa? Ya ağlamalarımdan birine tesadüf edip de eyvah, şaşırmazsa. Hatta bana katılırsa? Ve haydi bunlara itirazım yok, sevinirim bile ama.

Ama işte. Mesela bir 2015 mayısının, gecesinde rüyama girdiği bir sabahında, kendime itimadım sıfıra inmiş, gözlerimi ovuşturuyor bulursam kendimi? Kederden başka bir şey beceremediğim inancı, boğazımda cayır cayır yanarsa ya.

Hani vardı ya: "İstersen hiç başlamasın".

Kasım 06, 2012

Turgut Uyar Ne Diyor?

Eylül toparlandı gitti işte
Ekim falan da gider bu gidişle
Tarihe gömülen koca koca atlar
Tarihe gömülür o kadar

"Acıyor"dan

Bütün Çiçekler Biraz Daha Su İster

"Bugün günlerden ne?" diye sordu Pooh.
"Bugün" diye mırıldandı Piglet.
"En sevdiğim gün!" dedi Pooh.