Mart 31, 2010

Mart Gidiyor!

İşte insan, mart gidiyor! Sen de benim gibi, "Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır" ile başlamış ve kedilerin cinsel yaşamı ile ilgili bayağı esprilere doğru gitmiş bir mart anısı taşıyorsan şaşkınlığımı anlarsın.

Şaşkınlık diyorum. Bu mart beni şaşırttı. "Bu" mart başka marttı. (Bak "marttı"yı yanlış yazsam "martı" olacak. ) Bu mart, 2 ay gecikmiş kılıksız bir Santa Claus modeli oldu bana, aileme... Zira anneme bir tümör getirdi. Anneye bir tümör gelmesi de acayip şey. Sanki insanın annesine tümör gelmiş gibi oluyor. Kötü.

İşte, bu martın gidişine seviniyorum ben o yüzden. Nisan, baharı taksın koluna gelsin. Elbiseler incelsin, kollar kısalsın. Saçma bir çiçek deseni çılgınlığı içinde birkaç ay hayatın "sıcak" bir kalp olup sevgi diye, aşk diye attığını zannedelim. Ve tabii, kollarımızı bağlayıp annenin iyileşmesini izleyelim. Haydi!
(Resimde, kılıksız Santa Claus, nisanımın ilk gecesi havayı yeterince soğuk bulmadığı için defolup giderken görülüyor)

Mart 27, 2010

Mary ve Max'te Beni Delirten Şey.

Bir küçük kız ile obez bir amcanın mektup arkadaşlığını anlatan filmde en çok depresyonu sevdim. Sevdim. Depresyon sevmek de benim imtihanım!

Sonunda karşılaştıklarında, birisi ölüydü. Yani iş, işten geçmişti. İşte ben, bunu sevdim. Tam bunu.

Mart 25, 2010

Ankara'dan Dönüş

Hesapta olmayan nedenlerle gidilen Ankara'dan geldiğimde elimde şu vardı-giderken otobüste yazdığım iki satır- :

"Mazgal altından akan kirli suyun bile haysiyeti varken yakışmıyor insana bunlar*. Mazgal altından akan kirli suyun bir haysiyeti olduğu nereden anlaşılır? Şuradan: kirli olduğu için mazgalın "altından" akmaktadır.

*: "Bunlar" dediğim nedir, bilirsin ey insan. Aşkın bana yaptıklarıdır mesela; maşuk aracılığıyla.

Mart 07, 2010

Davet

Mutluluğa inanan insan, haydi! Çıkalım seninle işlek bir caddeye ve sayalım: sen sevinçli suratları, ben de asıkları.


Sonra oturup bir yerde, sert birer kahve içelim.


İçelim ki, kendine gel.