Haziran 28, 2010

Altı Büyülü Başlık




Öyle aklıma geldi. Ödev yazmak yerine aşağıdaki kitap başlıklarını hatırlayıp mutlandım. "Ayy..." dedim, şefkatle. Al bakalım ey okuyucu, gerekçeleriyle. Biraz hayal kur sen de.


1. "Saatleri Ayarlama Enstitüsü" Ahmet Hamdi Tanpınar (roman)[Dev bir şey geldiği çok belli mesela bunda. Ki geliyor da gerçekten.]

2. "Başkası Olduğun yer" Leyla İpekçi (roman)[Çok naif ama çok etkileyici. Bir kurtuluş umudu gibi; ama kaybediş gibi de aynı anda.]

3. "Unutma Bahçesi" Latife Tekin (roman)[Bu nefis. Ama okumadım. Ama nefis.]

4. "Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği" Milan Kundera (roman)[Hayatımda duyduğum en "Ohaaağ!" başlık belki de budur. Çok karizmatik. Bence bu romanı da tarif eden bir söz olabilir yavan görünse de. Karizmatik bir roman.]

5. "Zamana Dağılan Nar" Nilay Özer (şiir)[Bu başlıkta nefffis bir imge var. Gözlerimi kapatıp saatlerce hayal edebilirim. Kesinlikle.]

6. "Suyu Bulandıran Şey" Mehmet Erte (şiir)["zamana dağılan nar" ifadesindekine benzer bir ruh buluyorum ben bu başlıkta da. Bayıldığım da bir sesi var bu Mehmet Erte şiirinin zaten. Bir "Merak" hediye ediyor. Suyun bulandığını görmeyenlerin gözünü açıyor ve fakat hemen soruyu çakıyor. "Nedir bu suyu bulandıran?". Ki, tam da bu yaptığını kastederek şiirin kendisine de göndermesi var tabii. "şiir, suyu bulandıran bir şeydir". Nefis nefis.]


Fotoğraf ile alakalı not: Evet, 6 kitap var. Hehe. Bir de, nedense "baş aşağı" durumunu çok estetik bir şey gibi algılamaya başladım. Ya da belki kim bilir, ne kadar estetik bir şey olduğunun farkına ancak vardım.

Haziran 26, 2010

Pazartesi Sabahı 5.19



Rialto söylüyor: “It’s Monday morning 5.19 / And I’m still wondering where she’s been”.

İnsanın kendini kaptırmasına son derece müsait bir melodi bu. Daha iki ay evvel filan dinledim hayatımda ilk defa, bir nevi dejavu oldu inanmazsınız (İnanmazsın ey insan, biliyorum; kolay kolay inanmazsın!).

Ben bu melodiyi bir yerde duymuştum! Vahoğ! Ama bu hiç de Teoman şarkıları için anlatılanlara benzer yahut denk bir durum sayılmaz. Bir garip tanışıklık hissi, bir güzellik, hepsi o kadar.

Dinle insan, dinle!

Haziran 25, 2010

Neden "Oldboy"?

Blogumun yeni "kocamanresmi" Oldboy filminden. Sanıyorum tanıtım nanesi için hazırlanmış bir "duvar kağıdı". Neden bunu seçtim? basit bir cevap:

Hüzünlü bir kız çocuğu arıyordum çünkü.

Haziran 16, 2010

Bir Dostu Ölü Götürmek



boş bulunup gülersen
bir ölünü görünce
ocağa tütsü atarsın
pencerene sürme çek

ölünün babasıyla
uzunca bir rakı iç
anmadan eski günleri
bırak biraz ay doğsun

dört arkadaş bir olup
tahta kutu içinde
ölünüzü götürün
incirlerin altına

dönersen ıslık çalarsın
yol uzun, su karanlık
otur bir çardak altına
bırak biraz yağmur yağsın

ERGİN GÜNÇE


Not: Çünkü rüyada ölü bir anne vardı.

Haziran 13, 2010

İçten İçe "Mad World"

Zamanında Tears for Fears diye şık isimli bir grubum söylediği bu şahane şarkıyı pek çoğumuz gibi ben de "Donnie darko" vakasında tanımıştım. Gel zaman git zaman, sinemde yeri bambaşka oldu bu şarkının. (Neydi ya o? Bir şarkı vardı, "bişi gelir sinemi deler" filan diye sanki. Bu da öyle, gelir sinemi deler işte!)

"Bir acayip zor yarış" vardı ya Sezen şarkısında geçen. Heh, işte "Mad World" de bir nevi onu diyor. "Brigh and early for their daily races: going nowhere". Vay anasını.

Ama tabii şimdi bu "no" önemli bir şey. Nobody / Noone / Nothing / Nowhere / Nobaşkabişivarmıydıhatırlayamadım. "Hiç" diye çeviriyoruz ya onu hani. Oyh. Feci.

Bugün uykusuzum arkadaş. Uykusuz uykusuz geldim buna mı takıldım. Takıldım işte naaapim. Şey yaptım bak: google'a yazdım "Mad World" diye. Ha-hağ. Bir çevirisini buldum sözlerinin. Onlar ilen alakalı minik bir oyun oynayasım geldi ey insan! Her bir dörtlüğü alıntılayacağım önce; hem orjinalini (1, 2... diye göstereceğim) hem de nette bulduğum çevirisini (“Çev” diyeceğim ona da). Sonra da kafama göre bozacağım bu sözleri, istediğim yerlere çekeceğim filan (“Sapkın” manasında “spkn” diyeceğim başına). Metinde geçmeyen kelimeler, dizeler filan kullanacağım böyle. Ona göre. Amacım çevirmek değil, bu şarkı ne diyor, anlamak. Çağrışımları da oyuna katmak. Değil midir ki insan, söylediklerimizin yanında, karşıdaki kafada uçuşanlar da vardır sözlerimizde.



1.
All around me are familiar faces
Worn out places, worn out faces
Bright and early for the daily races
Going no where, going no where

Çev.
Etrafımda hep tanıdık yüzler,
Yıpranmış yerler, yıpranmış yüzler,
Aydınlık ve erken bir gün yarışları için,
Hiç bir yere gitmezler.

Spkn:
her yanımda bildik suratlar
bayat "oralar", bayat "onlar"
ışıklı ve erkendir o gündelik azaba
varmak için telaşla "hiç" bile olmayana


2.
Their tears are filling up their glasses
No expression, No expression
Hide my head I wanna drown my sorrow
No tomorrow, No tomorrow.

Çev.
Gözyaşları gözlüklerine dolar,
İfade yok, ruhlar yok,
Çevirdim kafamı, kederimde boğulmaya,
Yarın yok, yarın yok,

Spkn:
Göz değil ki gözlükten parlayan, gözyaşı
İfade mi var, ruh mu var hiçbirinde
Saklasın beni kederim, kaçtım içime
Ne yarını, ne yarını be...


3.
And I find it kind of funny
I find it kind of sad
The dreams in which Im dying
are the best I’ve ever had
I find it hard to tell you
I find it hard to take
When people run in circles its a very very
Mad world, Mad world

Çev.
Bir tür eğlence buldum bunu,
Bir tür keder, üzüntü,
İçinde olduğum rüyalar,
En iyileriydi, şimdiye kadar,
Sana söylemek zordu bunu,
Hem, üstlenmek zordu,
Daireler içinde döner insanlar,
Buradalar,
Deli dünyada, deli dünyadalar.


Spkn:
Aslında eğlenceli ha!
Hüzünlü de ama, şaşırma
Bir ömrün uykularını düşün,
Onca rüya arasında,
O öldüklerim var ya –Ah o öldüklerim-
Benim yırtık cebimdeki en değerli şeylerim!
Nasıl anlatayım ki şimdi bunu sana,
Katlanamazken daha...
Tüm bu insanlar öyle korkunç bir halka gibi döndükçe
Sapkındır bu dünya, sapacaktır da daha.



4.
Children waiting for the day they feel good
Happy birthday, Happy birthday
And I feel the way that every child should
Sit and listen, Sit and listen
Went to school and I was very nervous
No one knew me, No one knew me
Hello teacher tell me whats my lesson
Look right through me, Look right through me

Çev.
Çocuklar bekliyorlar güzel günleri,
"Mutlu yıllar", "iyi ki doğdun",
Her çocuk anlıyor, "oturup dinlemeyi",
"Oturup dinlemeyi",
Okula gittiğimde ürkektim,
Kimse bilmedi beni,
"- Öğretmenim, söyle bana ödevimi!"
Gör beni, gör yüreğimi!"

Spkn:
Çocuklar bir gün bekliyor, bir gün ki “İyiyim” dedirtsin
İyi ki doğdular, İyi ki doğdular
Bilirim, nasıl oturup sessiz sessiz dinlerler,
Uslu uslu otururlar
Gidilir okula, ürkek; ben de gittim iyi günler bekleyerek
Görmedi kimse beni, kimse evet, gerçekten de görmedi
“Hocam, bu anlattığın nedir, hayat dersi mi?”
Hocam çok korkuyorum, baksana gözüme bi’

Haziran 08, 2010

Sonsuza Dek [Doğan Canku]

İlkgençliğin "Bir Harmanım Bu Akşam" ile beraber ruha ruhluk öğreten şarkısı "Sonsıza Dek", sevgili arkadaşım Holden'a yazarken zihnime düştü. Hemen, dedim kendime, sözlerini almalıyım bloguma! Bu da benden bir amme hizmeti olsun; suratında surat olmayanların kemirdiği aziz ruh. Sen bir zaman bunlardan bir şey öğrenmiştin! Hatırla!


Sonsuza Dek
sokaklar geçiyorum sızım hüznüm gölgem benim
caddeler aşıyorum gözyaşlarım en sessiz dilim
asılsız çarelerle yürüyorum işte böyle
zamanı geriye çeviririm diye

acılar yaşıyorum kavuşmak bedeliyle
bekliyor biliyorum az ötemde sessizce
adımlarım yaklaştı görüyorum orda işte
kayboluverdi yine sokaklar arasında

elbet birgün yollar çaresizce tükenip son bulacak
zaman işte yeniden başlamış olacak
inanırım kalbim onunla sonsuza dek yaşayacak
kaybolup gidecek mazide birlikte

Marco Polo'nun Son Sözü İmiş:

...

Kimse bana inanmayacağı için, gördüklerimin yarısını bile anlatmadım.

...