Ağustos 29, 2011

Belki...


Ankara’dayım. Yıllık izin. Bazı şeyleri hatırlıyorum.
Evet. Hatırladığım bazı şeyler var.

Mesela benim odam yoktu. Yattığım kanepenin bulunduğu odayı sahiplenmiştim ve “yalnız” vakit geçirmem anormal karşılanıyordu. Kavgalar etmem gerekiyordu kendimi dinleyebilmek için. Ama buna değiyordu.
Şimdi bir evim var. “Odam” olmamıştı, evim var. Garip bir şekilde yalnızlıktan kaçıyorum bir süredir. Sanırım artık yalnızlığımda düşünebileceklerimin açıklacak bir kapıyla kesintiye uğramayacak oluşuyla gizliden gizliye ilgisi var bu durumun. Sınırsızlık, sonsuzluk bir yanıyla kötü bir şey de olabilir pekâlâ.
Belki de her an açılacak bir kapının tehdidi bizi yalnızlığın, senden gizlenmiş olanın, zihnin derinlerinde karşına dikiliverebilecek olanın önünü kesmesiyle sana iyiliktir.

Ne yapayım, olumlu düşünmeye çalışıyorum.

Ağustos 27, 2011

Ne Geldi Başına Baby Jane?

1962 yapımı, Robert Aldrich filmi: "What Ever Happened to Baby Jane?". İzleyeli iki hafta kadar olmasına rağmen oturup yazmaya bir türlü fırsatım olmamıştı.

Bi' kere bu, çok hoş bir "hikâye" öncelikle. 8-10 yaşlarında Jane adlı,sahne şovları yapan bir kızın hikâyesi. Zanneidlmesin ki, bir çocuğun sahne sanatçısı olarak nasıl bir yaşamı olduğu / olacağı anlatılıyor. Öyle değil. Filmde, bir zamanlar "ünlü" olmuş bir kızın gözden düştükten sonra, yaşlandığı zaman nasıl bir ruh durumu içinde olacağı anlatılıyor. Bence bu ilk ihtimale göre çok daha ilginç, çok daha anlatılmaya değer. Bu altmışlarda bir hâl var zaten. İçim rahat bir şekilde, altmışlardan hemen hemen ne izlediysem bayıldım, diyebilirim.


Hikâyenin hoşluğu yanında, insanın en fazla 15 dakika içinde ağzını açık bırakmaya başlayan bir tarafı da benim bu güne dek hiçbir filmini izlememiş olduğum Bette Davis'in hayranlık uyandıran oyunculuğu. O kadar net, o kadar gerçekçi mimikleri var ki, bırakın role ikna olmayı, bir taraftan da "Bu nasıl bir oyunculuk" diye uzun uzun düşündüm, işin teknik tarafı ile ilgili de kafa yordum. Bunun yabancılaştırıcı bir etki olduğu söylemeye çalışmıyorum ama, pekâlâ bu iki ayrı boyutu paralel olarak algılayabilir insan zihni bence; ikisini de "izleyebilirsin" bir filmi izlerken.

Filmin birkaç "anı" var ki, geriye dönüp dönüp izledim Bette Davis'i. Mesela, kardeşinin komşularıyla ilgili sorduğu "Did she like it?" sorusunu, kardeşini taklit ederek tekrarlayışına ağzım açık baktım. Mesela, bankada "I'm Baby Jane, perhaps you remember" derkenki yüz ifadesi... (Burada, Sinan Çetin'in "Komser Şekspir" adlı filminde Okan Bayülgen tarafından oynanan Hayaticik tipinin ne kadar adi bir çakma olduğunu anlamadım değil. Sinan Çetin bu filmi izlememiş olamaz. O da milllete "Beni hatırladın mı?" diye sorup duruyordu.)

Hele bu filmin son sahnesi... Ekşi sözlükte epey övülmüş "sürprizi" kastetmiyorum, beni çok vurmadı o. Beni vuran, Baby Jane'in bir kalabalık etrafında toplandı diye eskisi gibi dans etmesi oldu. Kendini kaybetmiş, ilk defa huzura ermiş şekilde. Huzur, evet. Zaten bu Jane'in ruhunu zaptetmiş "baby jane" hatırasının sadece "ünlü" olmanın travmatik yanıyla ilgili olmadığını düşünüyorum. Hatta abartıp çocuklukta insanı mutlu etmiş herhangi bir yaşantıdan ayrıca bir anlamı olmayabileceğini bile düşünüyorum. Ben çünkü şahsen "çocukluk" denen dönemin yeterince "acayip" olduğuna inanıyorum.

Söylemeden geçmek olmaz, bu "çocukluk" meselesi yanında "iyi" ve "kötü" hakkında düşünmek de bir güzel iş oluyor gününüzü kurtaran, filmin size yaptığı bir iyilik.

Ah, çocuk ruh. Seni seven izlesin bu filmi!

Ağustos 18, 2011

Al Sana Haber!


Şöyle ki:
Usta yönetmen David Lynch, 'Crazy Clown Time' adlı ilk albümünü 8 Kasım'da yayınlıyor.
Albümde sözleri Lynch tarafından yazılmış 14 parça bulunuyor. Usta yönetmene, albümde Yeah Yeah Yeahs grubundan Karen O da eşlik ediyor.

Kaç şarkıymış?
=)

Ağustos 12, 2011

Neden Bir Şarkılar Listesi Şimdi / Bütün Günler Gibi Bu da Gelip Geçmedi mi?


bir şarkı ne zaman güzel değildir
sonu olduğu zaman
sonu yoktur çünkü güzel şarkıların
kimse bir şarkıyı sonuna kadar söyleyemez


diyordu "Pas" şiirinde Edip Cansever. Güzel bir şarkının içi, o hep beklediği geçit değil midir insana? O beklediği, özlediği, aradığı şeylere açılan. Ya da bir kocaman ormanda, otlar ve çiçekler içinde oturmak. Upuzunca oturmak. Ama her şarkıyı her dinlediğinde olmaz. Şarkı senin şarkın olacak, senin gibi biri olduğunu duyumsadığın, gözlerinde bir parlamayla kendini sana tanıtan birinin şarkısı.

Güzel bir şarkıyı dinlemek, insandan beklediğimiz imkânsız bir şeyin ta kendisi bence: anlaşılmak. Ama yanlış anlamayın, şarkının sözlerinin sizi anlatmasını falan kastetmiyorum. Müziğin kendisini diyorum asıl. Bazen bi' yerde öyle bir keman giriyor ki mesela, kaybettiğim bütün tokalarımı bulmuş gibi oluyorum. Batırdığım güzelim bayramlıklarımdaki lekeler çıkıyor. Uzak bir ülkede, gözümle hiç görmeyeceğim bir yerde.

Belki de her insan hayatının bir dönemini sadece şarkı keşfetmeye adamalı. Bir taraftan roman okumalı, şiir okumalı. Başka bir şey beklememeli hayattan. Ve en önemlisi, kendisinden korkmamalı. Kendisine ısınmalı.

Nasıl hissediyorum biliyor musun ey dünya, çocukluğumun bir yerinde -her nasılsa ve nedense- kendimden kalkmış ve sonra artık yaşadığım her an ondan gitgide uzaklaşmışım. Çok değişmişim, bakınca beni tanımıyor şimdi.

"Şarkılar..." diyor bana kendim, "Şarkılar dinlemeli. İçimden öyle geldi."

Sevgili okurum, senden büyük ricamdır. Şu şarkıları dinleyesin eğer vaktin var ise.

1. Eren Kazım Akay, "Mayhoş".
"Tam oldu derken... Taaağk!"
http://fizy.com/tr#s/1aitkg

2. Kumdan Kaleler, "Gökanlam" (Bahsettiğim keman budur!)
"Kızgın ve mavi bir mührün borcuyum"
http://fizy.com/tr#s/1aj9s6

3. Yaşar Kurt, "Fırt Emin"
"Ne zaman geldin ruhum?"
http://fizy.com/tr#s/1aifrv

4. Nem, "Yarım Kalan Hayaller Yaşındayız"
"Mavi bir rüzgâr, içinden geçer..."
http://fizy.com/tr#s/13jpux




Ağustos 10, 2011

Karen Elson, Bir Sabahımı Güzel Yaptın Sen

Bu sabah Twitter'da Yekta Kopan tavsiye etmiş Karen Elson dinlememizi. Selam olsun kendisine. Önce http://www.karenelson.com adresinde gördüğüm "The Birds They Cycle" adlı şarkıya bir vuruldum. nasıl bir isimdir o öyle! Çevirmek istedim beceremedim mesela. Eğer "cycle"ın bilmediğim bir anlamı yoksa çok enteresan bir laf bu! Evet baktım şimdi, yokmuş öyle başka bir anlamı. "Dönemk, devir yapmak". Bildiğin, gökteki kuşların birilerince "idare edildiğini" söylüyor. Oyh. Ben bi gömülsem bu şarkılara.

İkinci adım olarak da "The Truth is in the Dirt" adlı şarkısının klibine bir süre hayran hayran baktım. Sen de bak sevgili okurum...Belki sen de seversin. Senin de sabahın güzel olur?

Altındadır bu yazının.

Bi' Bakınız! "The Truth is in the Dirt"