Kasım 29, 2012

İstersen Hiç Başlamasın

Sevgili okur, bu, şu üstüne bastığım yer, zamanın neresidir?

Bir zaman, daha tanıştığımız akşam, bir masada karşıma oturmuş ve kederimi dinlemiş, kederini anlatmış bir kadın vardı: Şemsa. Şimdi ölü. Bu kadar. Bazen hikâye neye yarar? Süreyi, anıları, hayalleri filan dışlayan bir yitim var kimi zaman. Kıpkırmızı saçları vardı. Şimdi o saçlar... Gerisi, benim gibi aptalların kafasında kalanlar.

Bir başka zaman, sözlük yazarlığımız sayesinde tanıştığım bir Berna vardı. Ciğerimden geçeni şak diye yüzüne söyleyebildiğim. Toplum dedikleri naneye kaydolmaya lazım hiçbir maskeyi takmamı benden beklemeyen, beraber heyecandan geberdiğimiz bir Berna. Ve sonra acayip şeyler. Bahanesi gerçeği başka türlü görüyor olması olan yalanlar. Göt gibi kalan ben. Rüyalar kucağında kıvranan. O rüyalara rağmen gene uyku, gene uyursun. Acısı da budur.

Sevgili okur, ben şimdi iki satır konuşabileceğimi zannettiğim bir arkadaş edinmek üzreyim. Yaşım 30. Onun daha genç. İhtimal ki yaş da bazen bir şeydir, belki bir engeldir mesela. Ama ben kafaya inanmış insanım. Kafa, ille kafa! Düşünüyorum, düşünüyorum, düşünüyorum.

Şimdi bu yeni arkadaş adayı, ya o da hüzünlü bir yavrucaksa? Ya ağlamalarımdan birine tesadüf edip de eyvah, şaşırmazsa. Hatta bana katılırsa? Ve haydi bunlara itirazım yok, sevinirim bile ama.

Ama işte. Mesela bir 2015 mayısının, gecesinde rüyama girdiği bir sabahında, kendime itimadım sıfıra inmiş, gözlerimi ovuşturuyor bulursam kendimi? Kederden başka bir şey beceremediğim inancı, boğazımda cayır cayır yanarsa ya.

Hani vardı ya: "İstersen hiç başlamasın".

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder