Mayıs 16, 2010

Garip Şeyler İmar Planı


Zihnimin çektiği numaralardan sıkılıyorum kimi zaman. Üstelik, bazen kalp ile iş birliğine girişip üstüme üstüme geliyorlar. Can sıkıcı. Ulan bu kadar mı yalnızım be. Evet, tam bu kadar. Acilen bir şeyler yapmalıyım. Koşmak oynamak gençleşmek faaliyetler filan değil mesele. "Bir şeyler" yapmalıyım. Ne yapmalıyım acaba.

1. HAYAT

Kendime bir hayat yapmalıyım mesela. Kartondan mı artık, oje şişelerinden mi, bira kutularından yahut çubuk makarnalardan mı! Bir hayat. Kendime bir hayat yapmak istiyorum.


2. İNSANLAR

Canımı sıkan şey bazen varlığı insanların, bazen yokluğu. Bazen yakınlığı, bazen uzaklığı. Takıldığı şeyler ve tabii takılmadıkları. Anlamadığım bir şeyler var. Korkuyorum. Galiba anlamadığım çok mühim bir şeyler var. Kendime hemen her şeyi anlayacak insanlar yapmak istiyorum. Hepsini kapatıp bir mahzene "Konuşun ulan!" demek istiyorum. Ama onlar konuşmaya başladığında ihtiyacım olacak şeyi de evvelce "yapmış" olmalıyım. Hımmm. Evet, buldum.

3. KAFA

Kafa yapmalıyım. Evet evet. Ne güzel kelime ya, "kafa". Mahzende zamanımız ve emeğimiz boşu boşuna topraklara akmasın, bir hiç için yerle yeksan, hesapsızca ziyan olmasın diye. "Konuşun ulan!" diyene cevap verecek kadar ince ruhlardan gelenler belli ki bir şeyleri değiştirecekler. Sonra o bir şeyler de beni. Ben yine bir şeyleri. Kendime yorucu, mahvedici bir kısır döngü yapmalıyım.

4. KISIR

Düşündüm de, ben o kutlu kısır döngü yerine ancak -en azından hayatımın şu noktasında- ancak biraz bulgura su baharat tuz ot salça yağ falan ekleyip -onu da doğru sırayla yapmalı elbet!- "kısır" yapabilirim. Bak işte, kendimle böyle acıklı acıklı dalga geçmekten aldığım zevki yaşamaktan alsaydım, bunca zahmete gerek kalmazdı insan. Bir belediye otobüsünde mesela, etrafında yüze yakın insan olduğu halde "bakmayabilen", "düşünmeyebilen", "merak etmeyebilen", "kurmayabilen" ve dahi o otobüsten indiğinde sadece bir otobüsten inmiş "olabilen" adamı kıskanıyor gibiyim. Bazen el sıkışıyorum öyle adamla; yahut geliyor yan bakıyor bana. Hayat işte, her şey oluyor. "Ne kadar akıllısın Arzu!". Öyleeeeeee, ben çok akıllıyım. Püf. Evet evet, belki gerçekten kalkıp kısır yapmalı. Hı hı, kolum bile kalkmıyor!


HALBUKİ GÜNÜN SORULARI

1. Sınavları okudunuz mu hocam?

Okudum. Ama mail atmaya üşeniyorum. Deliler gibi üşeniyorum. Bu üşenmeden çok acayip bir haz alıyorum.

2. Ödevleri peki hocam, ödevleri okudunuz mu?

Okumadım! İçimden okumak da gelmiyor. Tembellik mi yapıyorum peki? Hayır. Yarın 3 tane sunumum var. Hepsi benden kafa isteyen adamlar. Mikhail Bakhtin, Jacques Derrida, Bilge Karasu. Elimde değil sevgili yirmili yaşlardaki sevgili öğrencim; senin "de"leri "da"ları yazmakla ilgili haklı mücadelenden, hayatın anlamına kayıyor aylak kafam. Özür dilerim, merak etme "okuycam"!

3. Hayatın gerçekten bir anlamı var mı?

Aaa, bu günün değil "her günün" sorusu. Araya karıştı.

4. İyi misin Arzu?

Değilim. Hiç değilim. Hatta "iyi" derken ne kastettiğin, benim için hafızanın diplerinde duran, hayatta bi defa komşuda yenmiş, annenin yapmayı bilmediği bir tatlının hüzünlü lezzeti gibi bir şey. Çok güzeldir be, ama bi daha yiyemicen.


Bu da böyle bir bahar günü hezeyanı... "İdi" en azından. Ama biliyorsun değil mi sevgili okuyucum, daha ağızdan çıkar çıkmaz buharlaştı bu imar planı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder