Ocak 22, 2010

Zamanın Suyunu Sıkalım mı?

Evdeki iki duvar saatimi de hâlâ bir saat geri almadım. Sabah kalkıyorum mesela, işe gidilecek; bakıyorum "9" diyor. "Hehe, daha saat 8!" diyorum. Kaba etimde bir mutlanma, bir coşku, adetâ bir huşu. Aslında ben uyku sevmem. Kaba etimin mutluluğu ondan değil.

Zamanın suyunu sıkıp içsek negsel olmaz mıydı? Ne işe yarardı, hayal edemedim. Yaşlanmaz mıydık acaba? Yoksa sadece zamanı "anlar" mıydık? Bana sorarsan kimse zamanı anlamayı tercih etmezdi ey insan! Genç kalmak daha iyi bi olasılık olurdu bence herkesler için. Anlamak isteyen de çıkardı canım tabii, abarttım. O üç beş kıçı kırıktan biri elbet ben olurdum. Meraktan gebericem çünkü. "Bu zaman denen, hakikaten, ne ayak?!".

Benim zavallıcak saatlere dönersem, iki adet duvar saatinin tüm diğer saatlere tek başına kafa tutması mümkün değil, onu da biliyorum. Ama elimde, biçimlendirebildiğim ne var "zaman"ı temsil eden? Saat işte. Bildiğin saat. Pili bittiğinde duran bir şeyin hareketine mânâ yükleme salaklığı kurtarmayacak dünyayı. Hatta bence dünya diye bir şey olduğundan da bu kadar emin olmamalıyız.

Amaaan. Gel insan; sıkalım zamanın suyunu da şöyle lıkır lıkır dikelim tepeye. Kan yapar, vitamin olur, bir şey olur. Olur, illa bir şey olur. İleri al şu saati.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder