Eylül 03, 2010

Kanlıca: Yoğurt, Pudra Şekeri ve Sezen Aksu

İstanbul'a taşınalı iki yılı geçti. Dün ilk kez boğaz vapuruna bindim. O neydi öyle ya! Çıldırdım ey insan. Dur bi' dinle, anlatıcam.

Kanlıca'ya gittim. Bir saat filan süren bir yolculuk. Eminönü-Beşiktaş-Bilmemnere(gelmedi adı aklıma bi türlü, kim bakıcak şehir hatları şeyine de şimdi)-Beylerbeyi-Çengelköy-Anadolu Hisarı (Rumeli karşısında pek sönük, hayallerim yıkıldı)-Kanlıca şeklinde bir hat. Ankara'dan çocukluğumun şahidi bir arkadaşım* geldi. Aldık yanımıza 17 seneyi de, bindik vapura. İndik Kanlıca'da.

[*"Dost" kelimesi beni hep uyuz etmiştir. Hele tanışık olduğunuz zaman üzerinden yahut hakkında bildiğin sır sayısından hareketle "arkadaş" / "dost" gibi, dünyanın manasına yakın durduğunu zannettiği bir ayrıma yönelen insana topuzla vurmak isterim hep. Aşağıda bir topuz görüyoruz.]


Neyse, indik işte Kanlıca'da. Sonrası benim nazarımda iki kısma ayrıldı. Sezen Aksu meselesi ve yoğurt. Hava karardığı için iskeleden pek uzağa gidemedik, türlü maceralarımız olmadı. Ben sana şimdi zihnimin içindeki macerayı aksettireceğim.


Kısım 1: Sezen

"Uzanıp Kanlıca'nın orta yerinde bi' taşa / Gözümün yaşını yüzdürürüm Hisar'a doğru"

diyordu Sezen Aksu. Kulağımıza gelmiştir ki kendisi Kanlıca'da bir yalıda ikamet etmektedir. Yani muhtemelen, Kanlıca'da yaşayan "kime sorsan gösterir". Neden Sezen Aksu'nun evine gitmek istersin, neden sorarsın o soruyu bilemem. Nedense bana her genç kız Kanlıca'ya ayak bastığında, eğer Sezen'in oralarda olduğundan haberi varsa bu hayali kurar gibi geliyor. Gitsem, kahve yapsa bana. N'olur yani, ölür mü? "Kurşuni Renkler"i söylese sonra. Çok güzeldir o, bilir misin ey insan?

"Bir sabah saçlarını okşayıp da rüzgâr
İzlerini silip de gidecek beyaz beyaz
Ve güneş, aynaya baktığında
Çizgilerden yeni bir yüz gösterecek, üzülerek biraz"

falan diyen bir şarkı. Bana bir kahve yapsa Sezen, bu sözleri de bir mırıldansa... Mutlu olurum be! Evet olurum. Ama yapmaz ki. Yapmıyor diye üzülmem ama, bak orada mühim bir detay var sevgili insan! Seni mutlu edecek şeyin yokluğuna üzülmezsin. Zira yokluğu sıkıntı yaratan şey, "ihtiyaç"tır. Ve ihtiyaç karşılandığında "mutluluk" gibi ekstra bir şey husule gelmez. Lazım olmadığı halde orta yere lap diye düşen, ışıl ışıl yanan bir güzellik mutlu edebilir ancak. Diyebilir misin ki Sezen'in bana kahve yapması ihtiyacımdır? Cık! Peki diyebilir misin ki öğle yemeği yediğimde mutlanacağım? Cık! Anladın işte, onu diyorum.

Hehe. Bir de Sezen Aksu'ya "Sezen" demek vardır. Niye bu kadar yaygın bir eğilimdir, enteresan.

Kısım 2: Yoğurt

Sezen'de kahve içmekten umudu kestiysen, turistik meraklar üzre kafayı yoğurda takabilirsin. İskeledeki Çınaraltı çay bahçesinde var mesela. Küçük kaplarda yanında pudra şekeriyle getiriyolar. Yan tarafta bi' büfe var. Boy boy boş yoğurt kaplarından "adam" yapmışlar. İlginç olmuş. Bi' daha gidersem fotoğrafını çekicem. Yoğurt kaplarının altlı üstlü filan dizilmesiyle oluşmuş bir adamın ellerinde büyük yoğurt kaplarının asılı durması da garipti. "Yoğurt taşıyan bir adam yapalım. Ama yoğurt kabından". Kanlıcalılar yoğurt seviyorlar. Buradan bu çıkıyor.

Arkadaşım, yoğurt istemedi. Sevmem zaten pek, dedi. Ben de sevmem pek ama "Kanlıca'da yoğurt yemiş olmak" etiketini kafama yapıştırmak istediğimi söyledim. Aptalca buldu. N'apim, dedim, bu da bir bakış. Hattızatında, yoğurdu hep tuzlu yerdim küçükken. Şekerli yiyenlere de tiksinerek bakardım. Artık adı nedir bilemem ama "Kanlıca'da yoğurt yemiş olmayı" nedense önemsedim. Birilerince tanımlı "yaşamak"a bir yakından bakma telaşı sanırım. Vardır ya, "mutlaka görülmesi gereken yerler". Hani, ben kendi başıma denedim, baktım baktım çok matah bir dünya göremedim. Bi' de Kanlıca yoğurdu, Şile bezi, Susurluk ayranı*, Ayvalık tostu falan gbi embesil dünyayı içşelleştirme yöntemlerine yönelelim. Amaaaan şaka şaka! Yoğurt yemekle de ruhunu satmış sayılmazsın canım, abarttım biraz. (Yine de haklılık payımı gözet rica ederim!)

[*Susurluk'ta içtim. "Kendi yerinde". İğrençti. İstanbul'da her yerde daha güzeli var. Bi' bakıma çöktü yöntemin narin duvarlarından biri. Oh, canıma değsin!]

Sonuç:

Öyle yani.

[Komiklik olsun diye değil. "Öyle yani", metne seni yeniden gönderen, bir döngü yaratan bir ifadedir. Dikkat! "Öyle" dediğin metindir.]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder