Mayıs 14, 2011

Gerçeğe Selam!


Bir sabaha daha uyandım! Hava güzel. Evimi toparlayacağım. Sonra keyif vaadeden mutfak işleri. Son günlerde içimde garip bir his var. Bir şeye çok üzülünce, yahut sinirlenince hep böyle oluyor: bir revizyona giriyorum sanki! Bir şey kaybetmenin eşiğine gelmek yahut kaybetmek. Henüz kafası çok karman çorman biri olmakla beraber sanırım ikisini de yaşadım son on günde.

Bir şeyi kaybedecek gibi olduğunda, ya da kaybettiğinde "daha kötüsü olamaz" hissinin ağırlığı önce bir sıçıyor ağzına. Ama sonra eskiye nazaran çok daha sağlıklı düşünmen için cesaret de veriyor beklenmedik biçimde! "Bundan sonra böyle yaşayacağıma göre..." dedikten sonra korkusuzca bakıyorsun olup bitene. Ve eğer kendini suçlu hissetmene neden olacak bir şey bulamazsan, kendini alıyorsun kucağına bir güzel, okşuyorsun, okşuyorsun. Şefkat ancak böyle güzel, öğreniyorsun.

30 yaşıma bir buçuk yıl kala, şunu anlıyorum: olgunlaşmakla yalnızlaşmak arasında, gençlik enerjisi yahut "dost canlısı olmak" gibi ilk gençlikte pek güzel görünen bazı şeylerin görmemize mani olduğu sıkı bir bağ var. Yol arkadaşım geçenlerde demişti ki: "Asıl 30'dan sonrası bence...". Yüzünde her zamanki sakin gülümseme. Bense yerimde var gücümle haykırıp zıplamak istedim o anda! "Hayır! Ne otuzu!". Ama ı ıh, şu anda en azından, başka bir his içindeyim. Kaybolacaklar kaybolsun, yitirilecekler yitsin. Anlaşılacaklar anlaşılsın, öğrenilecekler öğrenilsin. "Olgunluk çağı"nın malzemesi olacak bir "ben" biriksin. O zaman işte, yavaş yavaş, o senelerce okumadığımdan utandığım romanları okuyayım. Şimdi hiç utanmıyorum. Şimdi bir eşiği atlamış gibiyim. Zamanı gelmemiş hiçbir şeyi yapmadığım için artık kendimden utanmıyorum! Zamanı gelenin nasıl da "geldiğini" iyi gördüm çünkü.

Sonsuz bir boşluk düşün. Bahar göğü gibi apaçık mavi. Hiçbir şey yok, bir salıncaktan başka. Şimdi bu hayale bir de kocaman minder ekledim. İpleri nereye bağlı bilmediğin bu salıncakta en sevdiğin şarkıları bağıra çağıra söylersin. Ara sıra mindere uzanır dinlenirsin. Ama bak n'oluyor: mindere inince kahve istersin, o çok sevdiğin şairin kitabı, "ahh olsaydı" diye hayıflanır, onu bulunca bir dizeyi pek sevip "sevgilim de olsaydı" dersin. Dizeyi ona okuyacaksın ya. Dikkat edersen açık mavi sonsuz gök hayalinin çi gittikçe dünya ile doluyor. Bu da sanırım insanın gerçeğe mahkumiyeti oluyor. İşte bundan, sadece bundandır ki artık gerçeğin içindeki dehlizlerdedir bütün dikkatim. Bir odadan görünen gökyüzündedir. Artık gerçek olanı küçünmsemekte pek bir mana kalmadı. Artık, dünyaya bakmanın zamanı geldi. İçimdeki küçük kız sakinleşmeye başlıyor. Bu sabah uyandığımda, uzun zamandır ilk defa "Ya şu şöyle olmazsa" yahut "Eyvah bilmem neyi yetiştirecektim" demedim. Annemi aradım. Yalnızlar bilirler: Bu söylediklerim büyük şeylerdir hayatta.

Yeniden merhaba sevgili okurum!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder