Haziran 22, 2011

Kadıköy'de Bir Serencâm


Dün akşam iki saat kadar Kadıköy'de yürüdüm. Oradan oraya, saçma şarkılar dinleyerek yürüdüm. Yorulmak iyi geliyor. Saat onu bulduğunda oturup bir yerde kahve içmek, bir şeyler karalamak istedim. Ara sıra öyle esiyor, deliriveriyorum birden.

Nereye gideceğimi bulduktan sonra çantamda defter, kâğıt namına ne var diye bir bakındım ve hiçbir şey bulamadım. Püff. Genellikle bunu yapmamaya çalışırım ama yoktu işte! Açık bir yer bulayım diye biraz bakındım. Kâğıt yahu! Bir tane kâğıt. Ama hiçbir yer bulamadım.

Dükkânını kapatmak için toplanmakta olan bir sahaf görünce bi' selam verdim ve hemen sordum: "Sizde defter yahut kâğıt filan bulunur mu?". Beklediğim cevap geldi: "Yok maalesef". Suratımın düştüğünü görünce de sordu: "Açık bir yer bulamazsınız şimdi. Nasıl bi' kâğıt lazım?". A-haa!

-DUR!-

Bu ânı seviyorum işte ey sevgili okurum! Hiçbir mecburiyeti yokken zamanını / gücünü, ne bileyim herhangi bir şeyini birisine veren insan beni yaşamaya davet ediyor. Her şeye rağmen yaşamaya! Başıma güzel bir şey geldi, diyorum. Başıma güzel bir şey geldi benim!

-DEVAM-

Sonradan sayınca öğrendiğim üzre 7 adet beyaz A-4 kâğıdı verdi bana sahaf. Ben de elim ayağım dolanmış şekilde nasıl becereceğimi kara kara düşünmekle beraber cüzdanıma uzandım. "Umm, kaç tane?" dedim. Gûya hesap edeceğim fiyatını. Hâlbuki ne saçma! Tanesini kaçtan hesap ediyorum? Ben bilmiyorum, adam da onu satmıyor zaten normalde. Püğ sana kızım. Neyse, zaten melek sahaf mahcup bir gülümsemeyle "Saymadım" deyince olduğum yere çakıldım. "Znnk!" diye bir ses kafanın içinden.

-DUR!-

Sen neden mahcup oluyorsun kardeşim yaa! Esas ben mahcubum!

-DEVAM-

Teşekkür edip çıktıktan sonra kahvemi içmeye gittim. Yazdığım bir sayfalık karalama, bu olay hakkında oldu. Şimdi mesele şu: Gerçekte yazacak bir şeyim yok muydu yani? Yahut yazma arzusu macerasını yanında mı taşır her zaman? Bilmem.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder